Olympos Likya Antik Kenti
Akdere`nin (Gök Dere ya da Olimpos Çayı`da denilmektedir) mansabına yakın kesiminde vadinin iki yakasında kurulmuş olan Likya Bölgesi`nin en büyük kentlerinden olan Olimpos`un kuruluş tarihi Heİlenistik döneme kadar gitmektedir (N. Zafer 1985, A. Atilla 1991). Şehir M. Ö. 11. yüzyılda üzerinde OLYM yazılı sikke bastırmış ve M. Ö. 100 yılında Likya Birliği içerisinde 3 oya sahip önemli bir kent haline gelmiştir. M. Ö. II. yüzyıl sonlarında Çiçero Olimpos`u zenginlikler ve sanat eserleriyle dolu bir kent olarak tarifetmektedir. Kent doğu-batı yönünde yaklaşık 600 m. kuzey-güney yönünde 250 m. genişliğinde bir alana yayılmıştır. M. S. 141 ve 526 yıllarında iki kez deprem geçiren kent M. Ö. 1. Yüzyılın ortaları ve M. S. 4. yüzyılda olmak üzere iki kez de korsanlar tarafından yönetilmiştir. Olimpos aynı zamanda Hiristiyaniığın da erken yayıldığı kentlerden birisidir. Papaz Methodîus M. S. 300 yılında kenti ziyaret etmiştir. Kent 7 ve 8. Yüzyıllardaki Arap istilalarından sonra 9. Yüzyıldan 16. Yüzyıla dek Cenevizli tüccarların üssü haline gelmiştir. Barboros Hayrettin Paşa`nın Akdeniz`de Türk egemenliğini sağladığı 16. Yüzyıldan sonra kent tamamen terkedilerek harabe haline gelmiştir. Bugün Olimpos`da görülen kalıntılar geç Roma erken Bizans dönemine aittir. Antik yapıların büyük bir bölümü çoğunluğu defne ve böğürtlen çalısı olmaküzere sık bir bitki örtüsüyle maskelenmiştir. Antik kentte bugüne dek ciddi bir kazı yapılmamıştır. Sadece 1991 ve 1999 yıllarında Antalya Müze Müdüriüğü`nün Başkanlığı`nda bazı eserlerin etrafındaki bitkiler temizlenmiş ve bakım çalışması yapılmıştır.
Olimpos antik kenti`ne deniz tarafından girişte en çok dikkat çeken yapılar AkDere`nin iki yakasına inşa edilen taşkın önleme duvarları ile vadinin ağzında, güney yakadaki sarp kalker yamacın alt bölümünde yan yana bulunan iki lahit mezardır. Bu mezarlardan batıdaki, Olimposlu korsanlardan Kaptan Eudemas`a ait olup üzerindeki direksiz ve küreksiz gemi kabartması ve dört satırlık bir şiir nedeniyle çok ilgi çekmektedir.25 . Şiirin, lahidin yanında bulunan açıklayıcı tabeladan okuduğumuz tercümesi şöyledir:
Mozayikli hamamın güneybatısında imparator Marcus Aurelius adına yapılmış bir tapınak kalıntısı bulunmaktadır. Tapınağın M.S. 172-180 yılları arasında yapıldığının üzerindeki kitabede yazılı olduğu Nevzat Zafer tarafından aktarılmaktadır. Buradan sonra batı yönünde yürüyüşe devam edildiğinde Olimpos antik kenti`nin batı girişinde bulunan Kültür Bakanlığı`na ait bilet gişesine varılmaktadır. Dere yatağının oldukça geniş ve sığ olduğu bu kesimden karşıya geçildiğinde (Günümüzde çay üzerinde karşıdan karşıya geçişi sağlayacak herhangi bir köprü yoktur) kalker yamaç üzerinde kademeli bir şekilde yer alan Nekropol (mezarlık) alanına ulaşılır. Geç Roma dönemine ait, yan yana sıralanmış oda şeklindeki tonozlu ve tamamı kitabeli 250 civarındaki bu taş mezarlar insanı ilk görüşte cezbetmektedir. Aralarında anıtsal tipte yapılmış tek mezarlara da rastlanılan bu mezarların yaklaşık 200`ünün kitabelerinin yayınlanmış olduğu Nevzat Zafer “Olympos” makalesinde açıklamaktadır. Giriş kapılarının üst bölümleri kemerlerle örtülü olan mezarların sürgülü taş kapakları bulunmaktadır. Yine Nevzat Zafer`in aktardığına göre, genellikle “Olimposlu” ibaresini içeren kitabeler dini, mali ve adli konulardan bahsetmektedir. Dini konularla ilgili olarak en çok Hephaistos25`dan bahsedilmekte, Khimera, Apollo ve Athena`nın adları da bazı kitabelerde geçmektedir.
Nekropol`den sonra patika üzerinde doğu yönünde yüründüğünde Olimpos`un tiyatrosu`na ulaşılır. M.S II. yüzyılda yapılmış 1500 kişi alabilecek kapasitedeki tiyatronun kalker yamacın üzerine yapılmış oturma sıraları büyük ölçüde bozulmuştur. Tiyatrodan sonra geç Roma dönemine ait sırasıyla Agora, Odeon ve Hamam kalıntılarına uğrayan patika yoğun bir bitki örtüsünden geçerek, derenin güney yakasında kumsala çıkar. Kumsal üzerinde, AkDere`nin güney yakasındaki taşkın önleme duvarına ait izole bir kalıntı bulunur.